İstanbul'da yaşayan 25 yaşındaki Sena, son yıllarda artan kadın cinayetlerine karşı farkındalık oluşturmak amacıyla dikkat çekici bir kampanya başlattı. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" diyen Sena, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve kadına yönelik şiddete karşı güçlü bir duruş sergiliyor. Her geçen gün artan kadın cinayetleri, sadece ülkemizde değil, dünya genelinde de bir sorun haline geliyor. Sena'nın hikayesi ve bu konudaki mücadeleleri, genç kadınların sesini duyurarak toplumsal değişimin bir parçası olmanın önemini ortaya koyuyor.
Sena’nın başlattığı kampanya, Türkiye'deki kadın cinayeti istatistiklerine dikkat çekiyor. 2022 yılında Türkiye genelinde toplamda 400'den fazla kadın cinayeti işlendiği, bunların çoğunun toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığı belirtildi. Sena, "Bu cinayetler sadece sayı değil, arkasında birer hayat, hayaller ve umutlar var. Bu kadar çok genç kadının hayatı sona ererken, biz sadece istatistiklerden ibaret olamayız" diyor. Onun için her kadın kendi hikayesini yaşamalı, mücadele etmeli ve sesini duyurmalıdır. Bu noktada, kadınların birbirine olan desteği ve dayanışması büyük bir önem taşıyor.
Toplumda bu konuya karşı duyarlılığı artırmak hedefiyle başlatılan kampanyalar, aslında kadınların sesini duyurmasına da olanak tanıyor. Kadın cinayetlerinin medyada yer bulması ve kadınların yaşadığı zorluklar hakkında kamuoyunun bilinçlenmesi, bu gibi çabaların sadece başlangıcı olarak değerlendiriliyor. Sena, "Sesimiz kıyametin habercisi değil, değişimin ve dönüşümün simgesi olacak" diyerek, kadınların haklarının gasp edilmesine karşı durulması gerektiğine vurgu yapıyor.
Sena'nın kampanyası, yalnızca kadın cinayetlerine dikkat çekmekle kalmıyor, aynı zamanda kadınlar arasındaki dayanışmanın da önemini vurguluyor. "Birbirimize destek olmalıyız; yalnız hissetmeyi bırakmalıyız," diyen Sena, sosyal medya üzerinden başlattığı #BenDeVarım etiketiyle birçok kadını harekete geçirdi. Bu etiket altında paylaşılan hikayeler, hem cesaret verici hem de düşündürücü bir tablo ortaya koyuyor. Kadınların yaşadığı şiddet ve ayrımcılık hikayeleri, aslında her birinin yalnız olmadığını gösteriyor; bir araya geldiklerinde ise seslerinin ne denli güçlü olacağına dikkat çekiyor.
Sena’nın bu çabaları, sadece Türkiye'deki kadınları değil, dünya genelindeki kadınları da etkiliyor. Farklı ülkelerden kadınlar, sık sık yaşadıkları sorunlarla ilgili paylaşım yaparak, bu mücadeleye dahil oluyor. Paylaşılan her hikaye, sadece birer istatistik değil; aynı zamanda güç bir araya geldiğinde neler başarabileceğinin bir göstergesi. Sena'nın başlattığı bu hareket, kadınların özgürce yaşamalarını sağlamak adına atılan önemli adımlardan biri olarak tarihe geçmeyi hedefliyor.
Sonuç olarak, Sena'nın "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" sözü, toplumsal bir uyanışın ve kadınların kendi haklarını savunma arzusunun bir yansımasıdır. Kadın cinayetleri karşısında sessiz kalmamak, bu mücadeleye katılmak ve herkesin eşit haklara sahip olduğu bir dünyanın inşasında yer almak, sadece kadınların değil, bütün toplumun görevidir. Sena'nın çağrısı, bu meseleler üzerinde düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor; çünkü her birimiz, bu savaşın bir parçasıyız ve kadınlarımızın özgürlüğü için sesimizi yükseltmeli, birbirimize destek olmalıyız.