Son yıllarda, Türkiye’de yükseköğrenim kurumlarının kontenjanlarında kayda değer bir düşüş yaşanmaktadır. Bu düşüş, hem eğitim politikaları, hem de demografik değişimler gibi birçok faktörden kaynaklanmaktadır. Ülkemizin geleceği adına son derece önemli bir konu olan üniversite kontenjanlarındaki azalmaya dair detaylı bir inceleme yapmak, bu sorunun kökenine inmek açısından büyük önem taşıyor.
2023 yılı itibarıyla Türkiye’deki üniversitelerin kontenjanları 2020 yılına göre %10 oranında düşüş göstermiştir. Bu durum, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından açıklanan baraj notları ve sınav sistemindeki değişikliklerle doğrudan ilişkilidir. Öğrenci sayısındaki azalma, aynı zamanda belirli lisans programlarının kaldırılması veya kısıtlanması gibi nedenlerle de tetiklenmiştir. Eğitimde fırsat eşitliği, özellikle devlet üniversitelerinde daha belirgin hale geliyor, bu durum ise tam desteklenmediğinde öğrencilerin geleceğini tehdit edebiliyor.
Yükseköğretim sistemini etkileyen bir başka faktör ise, genç nüfus üzerindeki demografik değişikliklerdir. Türkiye'de doğurganlık oranının düşmesi ve gençlerin üniversite eğitimine olan ilgisinin azalması, üniversite kontenjanlarının daralmasındaki başlıca etkenler arasında yer almaktadır. Üniversitelere başvuran öğrenci sayısının azalması, daha önceki yıllara kıyasla daha az sayıda bölüm ve programın açılmasına neden olmaktadır.
Kontenjanların azalması, yalnızca üniversiteleri değil, aynı zamanda işgücü piyasasını da doğrudan etkilemektedir. Mezun olan öğrencilerin sayısındaki düşüş, çeşitli sektörlerde kalifiye eleman eksikliğine yol açabilir. Bu durum, istihdam oranlarını olumsuz yönde etkileyebilir ve gençlerin iş bulma umutlarını azaltabilir. Dolayısıyla, üniversite kontenjanlarındaki bu düşüş, hem ekonomik hem de sosyal boyutlarıyla ele alınmalıdır.
Bir diğer dikkate değer sonuç ise, yabancı üniversitelere yönelimdeki artıştır. Öğrenciler, müfredata ve kariyer olanaklarına erişim konusunda daha esnek ve çeşitli seçenekler sunan uluslararası eğitim kurumlarına yönelme eğilimi göstermektedir. Bu, yerel üniversitelerin mali yapısını ve öğrenci profillerini riske atarken, globalleşen eğitim algısı ile birlikte Türkiye’nin eğitim kalitesinin sorgulanmasına neden olabilir.
Kontenjan düşüşünü önlemek için önerilen çözümler arasında, Yükseköğretim Kurulu’nun, üniversitelerin ihtiyaçlarına göre yeni stratejiler geliştirmesi, eğitim kalitesinin artırılması ve öğrenci odaklı bir yaklaşım benimsemesi yer alıyor. Bunun yanı sıra, üniversitelerin, özellikle teknik ve mesleki alanlarda daha fazla program açmasını teşvik eden politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Hükümetin, yükseköğretim kurumlarıyla iş birliği yaparak, gençlerin eğitim ve kariyer hedeflerine ulaşmalarını sağlamak için adımlar atması önemlidir.
Sonuç olarak, Türkiye’de üniversite kontenjanlarındaki bu düşüş, eğitim sistemine köklü reformlar yapılmadığı sürece devam edebilir. Hem gençlerin geleceği hem de ülkenin eğitim ve ekonomik kalkınması açısından bu konu hayati bir öneme sahiptir. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve öğrencilerin potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri sürdürülebilir bir yükseköğrenim sistemi oluşturulması, bu sorunun çözümünde atılacak en önemli adım olacaktır.